Yaklaşık bir buçuk yıldır bisiklet almak istiyordum. Almaya niyetlendikten sonra bir ay boyunca hangi tür ve hangi marka/model bir bisiklet almam gerektiğini araştırdım. Bazen sabaha kadar bilgisayarın başında, kendimi bisiklet forumlarında gezerken bulabiliyordum. 26 Aralık 2014 tarihinde saat akşam 6’da bisikletimi aldım. Aldığım marka ve model, B’twin Triban 3. Hem fiyat olarak hem de özellik olarak içime sinen bir bisikletti. Yani internette gördüğüm (içime sinmeyen) o kadar pahalı bisikletlerin yanında bu resmen sürpriz oldu benim için.
Bisikleti aldıktan sonra eve kadar sürerek gitmem gerekiyordu. Sonuçta normal bir arabaya (Renault Megane) sığamayacak kadar büyük bir bisikletti. Babam sağolsun annemi alıp gitti. Ben de pedal çevire çevire eve kadar gittim, gittim ama o yolu bana sorun. Aslında sorun yolun uzunluğu değil, karşınıza her 100 metrede bir çıkan trafik ışıkları da değil, sorun insanların arabalarını daracık caddelerde bile park halinde bırakması. Aman arkadan araç geliyor mu, park halindeki aracın kapısı açılıp içinden biri çıkacak mı (bisikletçiler için büyük bir tehlike) sorularını sora sora yaklaşık bir saatte geldim eve. Tabi eve gelince incelemeler başladı. Aldığım parçaları taktım ve evin bir yerine park ettim.
Ertesi gün aklıma gelen ilk soru “Bisikleti aldık ama nerede süreceğiz?”ti. Barajyolu olmayacağı kesindi, çünkü önceki gün Barajyolu’ndan gelmiştim ve sağlı sollu parkeden araçlar yüzünden hem doğru dürüst süremiyorsunuz, hem de kendinizi tehlikeye atıyorsunuz. O yüzden alternatif başka yollar bulmam gerekti. Bilgisayarımı açtım. Daha önceden aktif olarak kullandığım Runkeeper uygulamasına girdim. İlk önce Adana’da başkaları tarafından oluşturulan bisiklet rotaları var mı diye araştırdım. Bulamadım. Daha sonra kendim oturup birkaç rota belirledim.
Şansa bak, hemen hemen her gün yağmurlu. O hafta hava çok soğuktu. Hatta o kadar soğuktu ki hava sıcaklığı gece sıfırın altına bile düşüyordu. Bisikleti almışım, bana soğuk işler mi? Bindim bisiklete, soğuktan korunmak için her türlü kışlık ekipmanımı taktım, bilgisayarımı sırtçantama koydum ve yola çıktım. Çalıştığım yer Ziyapaşa Bulvarı’ndaydı. Rotam da Alparslan Türkeş Bulvarı’ndan Ziyapaşa Bulvarı’na doğruydu.
Runkeeper çok kullanışlı bir uygulama. Dünya üzerinde 25 milyondan fazla kullanıcısı var. Size yapacağınız aktivite ile ilgili yeteri kadar yardımcı oluyor. Yukarıda gördüğünüz gibi gideceğiniz yerin rotasını da belirleyebiliyorsunuz. Hatta rakımölçeri bile var.
Mavi Bulvar’dan Ziyapaşa Bulvarı’na kadar gittiğim yolun yükseltisi işte yukarıdaki gibi. Uygulamanın bu tip bilgileri ücretsiz olarak vermesi bile muhteşem.
Ev ile iş yeri arası, yukarıdaki rotaya göre, 5,69km. Bu yol yaklaşık 20-25 dakikamı alıyor. Tabi trafik ışıklarına yakalanmazsam bu süre 20 dakikanın altına da iniyor. Kurallara uyduğumuz için kırmızı ışıklarda da duruyoruz 😉 Normalde evden iş yerine otobüsle gitsem bu süre 30-35 dakikayı alıyor. Yani bisikletle gittiğimde hem daha erken iş yerinde oluyorum, hem de param cebimde kalıyor. Bunun üstüne bir de spor yapmış ve ortalama 200 kalori de yakmış oluyorsunuz. Bir taşla 3-4 kuş vuruyorsunuz. E daha ne olsun…
Alparslan Türkeş Bulvarı’ndan giderken garip bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. Seyhan Belediyesi, kaldırımın 500 metresini mavi bisiklet yolu olarak düzenlemiş. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. “Allah allah, Adana’da bisiklet yolu da varmış meğer” dedim içimden. İkinci gidişimde ofistekilere gösterebilmek için fotoğrafını çektim – düşünün, o derece inanmıyorum.
Çok uzun olmasa bile bisiklet yolu bisiklet yoludur. Eminim bunun gerisi de gelecektir. Son zamanlarda zaten bisiklet kullananların sayısı gözle görülebilecek derecede arttı. Belediyenin bunun için daha çok çalışması gerek. Bu çalışmalar sayesinde belediye, insanların gözünde çevreci ve modern bir belediye imajı kazanır. Ayrıca diğer şehirlere örnek olur ve “bisiklet dostu belediye” olarak da anılır. Bundan güzel bir sıfat var mıdır?
Şimdi yolda bisikletle giderken karşılaştığım olumsuzlukları yazayım. En çok şikayetçi olduğum durum, dolmuş şoförlerinin hızla yanımdan geçmeleri. Geçen gün, bizimkiler bilmiyor, neredeyse dolmuş ile duran araç arasında sıkışacaktım. Kırmızı ışıkta durmuş, yeşil ışığın yanmasını bekliyordum. Tam önümde de park halindeki bir araç vardı. (Düşünün, adam trafik ışığının önüne park etmiş :O) Yeşil ışık yandı, arkama bir bakıp da geçeyim derken yanımdan bir dolmuş hızla geçti. Neredeyse önümdeki aracın sol tarafına çarpacaktı, sıyırdı geçti aracı. Eğer arka tarafıma bakmak için beklemeseydim, şuan sakattım.
Beni rahatsız eden ikinci durum, üç şeritlik yolun sağ şeridine park eden araçlar. Tamamen yasak olması gerekiyor ama biraz empati kurunca onların da haklı olduğunu görüyorsunuz. Şehirde park edecek yer yok!
Üçüncüsü, asfalt yolların kırılıp yerine yapılmış olan parke yollar. Kullandığım bisiklet yol bisikleti olduğu için parke yollarda titreye titreye gidebiliyorum. Tabi bu durumda seleye oturmak da cesaret ister. Oram buram ağrıya ağrıya gidiyorum malesef. Asfalt yollara çıktığımda “Dünya varmış” diyorum, o derece yani.
Dördüncüsü de asfalt yoldaki bozukluklar ve ızgaralar. Nedense araçların geçtiği yolda bozukluk yok ama benim geçtiğim yer paramparça. Napıyorlar bu yollara anlamıyorum. Bir de kablo döşenmek için kesilmiş yerler var. Adamlar kabloyu döşemiş fakat üstüne asfalt dökmemişler. Haliyle üzerinden geçerken kıçınızı ağrıtacak şekilde bir sarsıntıya maruz kalıyorsunuz.
Şikayetleri say say bitmez aslında. Yani bunları şehirdeki bisiklet topluluğuna sorsalar, adamlar çıkar anlatır ama işte belediyecilik anlayışı çok farklı olduğundan bu sorunlar yıllardır varlığını korumaya devam ediyor. Mesela Turgut Özal Bulvarı’ndaki yaya yolunun bir kısmını bisiklet yolu yapmak o kadar da zor bir şey değil. İşte belediye, bunu yapmanın getirisinin büyük olacağını düşünemiyor. İki tane çizgi çekmenin ne gibi bir masrafı, zor yanı olabilir ki? Bisiklet yolu yap, vallaha da oyumu sana vermezsem ne olayım 😀
Sonuç olarak bisiklet sürmenin hem zevkli hem de yararlı bir aktivite olduğunu söyleyeyim. Tehlikeler tabiki her zaman vardır fakat kurallara uyulduğu takdirde bu riskin en aza indirileceğini de unutmamak gerekir.
3 Yorum
dostum bisiklet incelemeni biraz daha uzun ve detaylı yapabilseydin keşke. fiyat performans açısından iyi deniyor. senin kullandığın süre zarfındaki performansı nasıldı. herhangi bir sıkıntı yaşadın mı. ilk kullanım sonrasında yada belirli bir periyotta bakıma götürdün mü. sorunlu veya değiştirmeyi düşündüğün parçası var mı. yan ihtiyaçlarını (sele çantası, kıyafetler vs) nereden temin ettin..
Merhaba,
Daha çok bisiklet kullanmakla ilgili bir konu olduğu için bisikletle ilgili pek bir şey yazmadım. Şöyle bahsedeyim. Fiyat konusunda yeteri kadar iyi, zaten piyasada bu fiyata bir yol bisikleti bulabilirsen ne mutlu sana. Performans olarak Türkiye standartını sağlayabilecek bir bisiklet.
Yol bisikletleri düz yollarda, az da olsa çakıllı yollarda gidebilen türler. Adana’da bir çok yol parkelerle döşeli ve yolların çoğu bozuk. Bu duruma rağmen çukurlardan ve tümseklerden rahatlıkla geçebiliyorsun. Tabi büyük çukurlardan bahsetmiyorum. (Bu durum senin yol bisikletini nasıl kullandığınla da alakalı).
Bisiklet gayet hafif. 3. katta oturuyorum ve asansör kullanmadan rahatlıkla indirim çıkartabiliyorum.
Kullandığım süre boyunca gayet iyi bir performans aldım.
Triban’ın vites sistemi diğerlerinden biraz farklı ama yine rahatlıkla kullanabiliyorsun. Vites mantığının nasıl işlediğini biliyorsan rahatlıkla alışırsın.
Yaklaşık 2 aydır kullanıyorum ve daha hiç bakıma götürmedim. İlk kullanımda kendileri bakım yapıyor zaten. Sadece yakın bir zamanda zincirlerini yağlamayı düşünüyorum, o kadar.
Almaya başladığımdan beri pedallarda sıkıntı yaşıyorum. MTB pedallarına alıştığım için Triban’ın SPD pedalları biraz zor geldi. Zaten dur kalk yaptığım için SPD kullanmama gerek yok. Normal bir MTB pedalı alacağım.
Akıllı telefonun varsa ve Runkeeper uygulamasını kullanıyorsan kilometre sayacı almana gerek yok. Ben Btwin’in Count 8 isimli bisiklet sayacını aldım. Çok fazla kullanmıyorum uygulamayı kullandığım için.
El pompası almak istiyorsan mutlaka barometreli olanlardan al.
Sele çantası henüz almadım. Zaten içine pek bir şey koyamıyorsun. Kıyafet olarak askılı yarım şort şeklinde tayt aldım. Kışın da bacak ısıtıcısı ile bacaklarımı kapatıyorum. Üstüme herhangi bir sport tshirtümü giyiyorum. Hemen hemen bütün ürünleri Decathlon’dan aldım.
Kask konusu biraz geniş. Yani çok fazla çeşit var ve herkes Kask, Giro, Bell gibi markaları öneriyor fakat genel olarak kimsenin kask hakkında tam olarak bildiği bir şey yok. O yüzden kafana olan ve stilini beğendiğin bir kaskı al. Sonuçta hepsi köpük ve plastikten yapılma.
Ayna konusunu da çok araştırdım fakat daha sonradan almamaya karar verdim. Yollarda nasıl kullanıldığını öğrenmeye başlayınca sen de ihtiyaç duymayacaksın.
Eldiven ve kask Btwin marka, Decathlon’dan.
Sele ilk başlarda epey bir canımı yakmıştı. Fakat daha sonra alıştım. 3 hafta önce sele için bir jel aldım ve artık sele hiç ağrı yapmıyor. Zaten taytı da giyersen hiç rahatsız etmez.
Toparlayayım. Bisiklet hem fiyat hem de performans olarak çok iyi. Çok ağır değil, çok hafif de değil. Kullanması eğlenceli, tabi güvenlik önlemini alırsan. Benim şimdilik anlatacağım bunlar. Eğer sormak istediğin başka şeyler olursa buradan bana iletebilirsin.
İyi günler! 🙂
Caner.
Teşekkür ederim. Şimdi daha yeterli bir yazı oldu bana göre.
Kask konusunda decathlon kasklarının biçimlerini çok beğenmedim. Kask olmazsa olmazlardan ve asıl önemlisi can kurtaran bir donanım olduğu için biraz daha yeterli ve stili hoş olanlara yönelmeyi istiyorum. Dış cepheleri plastik ama iç köpüklerinin hammaddelerinde farklılıklar oluyor ve asıl hayat kurtaran kısım da bu kısım.
Araştırmalarımda yol bisikletine göre ağır bir bisiklet olduğunu söyleyenleri çok görsem de, bizim gibi uzun süre bu işe ara vermişler için ilk etapta düşünülebilecek kıvamda bir bisiklet.
Görüşmek üzere Caner.
İyi günler dilerim.