Perşembe günü, diğer günler gibi sıradan bir yataktan uyanma, duş ve kahvaltı faslıyla başladı. Tam evden ayrılırken haftasonu sülalece yaylaya gideceğimizi öğrendim. “Ooo, güzel. Herkes varsa ben de varım.” dedikten sonra evden ayrıldım. Yolda giderken aklımdan “Bu haftasonu da bir planım var neyseki” gibi cümleler geçmeye başladı. Ofise mutlu bir şekilde gittim.
Cuma günü tv almaya gittik. Dört gözle bekliyordum alınacak olan televizyonu. Kocaman bir şey almayı planlıyorduk, öyle de oldu. Televizyonu aldık fakat tv ünitemiz yeni olmadığı için o gün eve getirmelerini istemedik. Servis pazartesi günü gelip televizyonu kuracaktı.
Cumartesi günü sevgililer günüydü. Buram buram aşk kokuyor-muş sokaklar, ben bilmiyorum o tip işleri. Sevgilim olmadığı için onlarla aynı duyguları yaşayamıyorum. Ha, çok mu şey kaçırıyorum, zırt pırt kavga eden çiftleri gördüğümü düşünürsem, hayır.
Pazar günü, sabahın köründe uyandım. Birkaç saat uyuyabilmiştim, alışık değilim o saatlerde kalkmaya. Alışmış olsam ne güzel olurdu ama… Hemen eşyalarımı hazırladım, duşa girdim ve hemen kapının önünde hazır olda durdum. Aşağı indiğimizde teyzemlerde kendi araçlarıyla gelmişlerdi. Hep beraber arabaya binip ev sahibi olan diğer teyzemlere gittik. Takım hazır olduktan sonra yaklaşık 2 saat sürecek olan seyehatimize başladık.
Hava yağmurluydu, yolda giderken uzun bir süre yağmur yağdı. Arabanın silecekleri hiç durmuyordu. Pozantı’ya yaklaştığımızda yağmur yerini kara bırakmıştı. Nazik nazik yağan kar taneleri, saatte 100 km giden aracın camına yapışınca damla haline geliyordu, yazık onlara. Pozantı’ya vardığımızda eniştem mangal için gereken tavuk, et ve sucukları tanıdığı bir yerden aldı, biz de pideleri aldık. Yolumuza devam ettik. Etrafımızda sıralanan görkemli Toros Dağları’nın, yan yana dizilmiş gelinler misali, bembeyaz bir kar örtüsüyle kaplı olması beni çok da etkilemiyordu açıkçası. Adanalı olmama rağmen yeteri kadar kar görmüştüm ve her tarafın bembeyaz olmasını pek sevmiyordum. Bana göre doğaya en çok yakışan renk, yeşil. Her yer yeşil ve mavi olsun. Az biraz da kahverengi yeter. Teyzemlerin evine daha önce inşaat halindeyken gitmiştim fakat o zamanlar duvarlarında sıva bile yoktu doğru dürüst. Aradan epey bir zaman geçmiş, evi döşemişleri bahçeye bi ton ağaç ekmişler, soğanları bile var yani. Annemler 4-5 kere gitmişler ama ben daha yeni gidiyordum. Sonunda eve vardık. Varır varmaz da hemen kediler karşıladı bizi. Biri normal görünümlü, diğeri psikopattı. Tipinden belli hayvanın, hayvan sarrafıyım ben 😉 Bütün eşyaları, evin garajına yerleştirdik. Genelde burada oturuyorlar heralde. Soba, sobanın yanında hemen bir divan, küçük bir mutfak, masalar ve hatta torunlar için salıncak bile vardı garajda. Kahvaltı için sucuk ekmek pişirilecekti. Mangal yakıldı, etrafında erkekler toplandı. Bayanlar da mutfak işleriyle uğraştılar, masayı hazırladılar. Sucuklar pişti, masaya oturuldu. Sülalece güzel bri kahvaltı yaptık. Valla çok güzeldi ne diyim. Daha önce bütün sülalenin bulunduğu, herkesin mutlu olduğu bir kahvaltı yapmamıştım. Bir yandan sucuk ekmeklerimizi yiyor, diğer yandan yemekten sonra ne yapacağımızı konuşuyorduk. Yapılacak şey belliydi zaten. Kayacaktık. Şimdi bazılarımız kahvaltıdan sonra hemen kaymaya gidecekti, bazılarımız da sofranın toplanmasına yardımcı olacaktı. Peki bu bazıları kimlerdi? Eniştem hemen aldı eline bir küp şeker, “sağ mı sol mu?” diye sordu herkese. Bir nevi kura çekiyorduk. Neyseki olayı hemen çakmıştım ben 😀 Ama onlara söylemedim 😀 Eniştemin elleri küçüktü ve küp şekeri hangi eline alsa o elinin orta parmağı diğer elinin orta parmağına göre biraz daha dışarıda kalıyordu. Bir iki kere gözlemleyince bunu teorik olarak doğru kabul ettim ve sıra bana geldiğinde “işte bu!” dedim kendimden emin bir sesle. Hehe, doğru çıktı 🙂 Kayağa ilk giden grubun içindeydim (sanki Mars’a gidiyoruz 😀 )
Kuzenim, araçla pisti oluşturmak için bir iki kere dağın eteğine kadar gitti. Ben ve bayan kuzenimin eşi olan diğer kuzenim aracın basamağına çıktık. Ellerimizi pencereden uzatıp içerideki tutacaklardan tuttuk ve dağın eteğine kadar öyle gittik. Gelirken oluşturduğu teker izinin hemen yanından yeni bir teker izi oluşturmak için biraz daha kenardan gitti. Bu şekilde bir kaç kere yukarı inip çıktık. Bu arada manzara mükemmel.
Pist oluşunca garajdan çıkardığımız plastik kızakları ve traktör lastiğini yere koyduk. İlk önce kızaklarla kaymaya çalıştık ama pek uzağa gidemedik. Düşe kalka deneye deneye en uzağa kadar gitmeye çalışıyorduk ama yapamadık. Tabi bunlar yaşanırken kahkahalar atıyor, gülme krizlerine giriyorduk. Bi nevi ocuklar gibi eğleniyorduk işte. Traktör lastiği olayını anlatayım. İç lastiğin etrafına kalın bir muşamba ile kaplamışlar ve etrafını bantlamışlar. Orta kısmına da oturmak için yuvarlak bir plak yerleştirmişler. Etrafında birkaç yerden delik açtıktan sonra oradan ip geçirip lastiğe bağlamışlar. Lastiğin etrafındaki ipi de araca takılan halata bağlamışlar. Eniştemlerin böyle delice fikirleri var işte 🙂 Yaratıcı insanları seviyorum. Kayak olayı şu şekildeydi:
Burada ön tarafta kuzenlerimi, arka tarafta diğer teyzem ve onun da arkasında oğlu oturuyor. Böyle göründüğüne bakmamak gerek, yukarı doğru çıkarken o kadar çok sarsılıyor, sağa sola kayıyorsunuz ki sanki bir karting pistinde araç kullanıyorsunuz. O derece atraksiyonlu bir şey. Hele de arkada kızaklarda oturanlar için daha da atraksiyonlu. Çünkü araba sol tarafa dönünce onlar arkada olduğu için daha çok savruluyorlar ve dengede durması daha da zorlaşıyor. O yüzden arkada bayanları pek oturtmadık. Zaten bayanların yeri bizim için her zaman ya kral koltuğu olan traktör lastiğimizdi ya da en arkadakine göre daha güvenli olan ortadaki kızaktı.
Bir ara kontenjanı artırdık ve ortaya şu görüntü çıktı:
Karda uzun süre vakit geçirdik. Son kez kızakla kayarken ellerim buz kesti. Öyle bir soğuk çarpmıştı ki ellerim yanıyordu resmen soğuktan. İçeri gidip sobanın karşısında elleirmi ısıtmam gerekiyordu. Soğukluğu hissediyordum fakat acıya katlanabilirdim. O yüzden çok dert etmedim. Kızakları bahçe duvarının kenarına bıraktık ve içeriye geçtik.
Mangal hazır olana kadar etler ve köfteler sevgili teyzelerim, kuzenlerim ve annem tarafından hazırlandı. Babam ve küçük kuzenimle mangalın başında etlerin pişmesini bekledik. Etler piştiğinde ilk partiyi içeride bekleyenlere gönderdik. İkinci parti de bize kaldı. Mangalın başında hem ısınıp yemeğimizi yiyor hem de dağların arasından batan güneşi izliyorduk. İçeride otursaydık bu keyfi yaşayamayacaktık.
Hava güneşli olduğundan yollardaki karlar erir ve araçlar için kaymalara sebep olur. Akşam eve sapasağlam gidebilmek için akşam karanlığına kalmamamız gerekiyordu. Kalmasak iyiydi yani. Mangal keyfimizi bitirdikten sonra üstüne hemen bir keyif çayı demlendi. Çaylarımızı içtikten sonra hızlı bir şekilde toplanmaya başladık. Eşyaları arabaya yerleştirdik ve yola çıktık.
Şöyle genel olarak bakarsam, gayet eğlenceli bir gün geçirmiştim. Açıkça söylemek gerekirse, onlarla geçirdiğim günlerin eğlenceli olmaması imkansız. Bu geçmişten bu güne kadar hep böyle oldu. Her ne zaman akrabalarımla bir yerlerde vakit geçirsem, hep mutlu, huzurlu hissediyorum kendimi. Hani bir grupta herkes birbirini düşünür, sever ve saygı duyar ya, işte bizim akrabalığımız da öyle.
Böyle bir gün geçirmemizde emeği olan insanlara teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız.
1 Yorum
Canım gerçekten güzel bir gündü. Metin Ailesine çok teşekkür ederim. Allah onlardan razı olsun. Sende çok güzel anlatmışsın eline sağlık canım.