Kişisel

Umuda Yolculuk

6 Kasım 2015

A Syrian refugee boy holds bread at the Boynuyogun refugee camp on the Turkish-Syrian border in Hatay province February 8, 2012. This month, the U.N.'s children agency, UNICEF, called on the Syrian government to stop violence directed at children, saying it had reports of children being "arbitrarily arrested, tortured and sexually abused while in detention". The damage caused by the children's experiences is likely to take years to come to light, let alone come to terms with, camp residents say. Picture taken February 8, 2012. To match Feature TURKEY-SYRIA/PICTURES REUTERS/Murad Sezer (TURKEY - Tags: POLITICS SOCIETY IMMIGRATION)

Son yılların belki de en önemli konusu olmuştur Suriye’deki savaş. Aralık 2010 yılında Tunus’ta meydana gelen iç karışıklıklar yüzünden Arap yarımadasında “Arap Baharı” hareketi başlamış ve sivil halk başlarındaki yönetimlere karşı direnç göstermiştir. Bunların en büyük ve en etkili olanını, kuşkusuz Suriye yaşadı. Yönetim karşıtı gruplar, 1971 yılından beri iktidar olan ve koltuğunu korumaya çalışan Beşar Esad’ın istifa etmesini, 1961’den beri ülkeyi yöneten Baas Partisi’nin de dağılmasını istedi. Bunun üzerine Esad yönetiminin Suriye Ordusu’nu kullanarak yaşanan bu isyanları bastırmak istemesi, ortalığın kan gölü haline gelmesine neden oldu. 2011 yılında başlayan isyanları bastırma girişimine, 2013 yılında Hizbullah’ın da yardım etmesi ateşi körükledi.

Kimyasal silahların da kullanıldığı iç savaşta, 200.000’den fazla ölü ve milyonlarca yaralı vardı.

Milyonlarcan Suriyelilerin Türkiye kapısına dayanması gayet normal çünkü ülke siyasetine bakacak olursak ılımlı bir islamcılık politikası var. İç savaşın giderek dış sorun olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalan diğer bazı komşu ülkeler gibi Türkiye de “açık kapı” politikası izledi. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine bakılırsa ülkemizde 10 şehirde 25 geçici barınma merkezi kurulmuş ve yaklaşık 260.000 Suriyeli bu kamplarda tutulmuştur. Bu barınma merkezlerinin dışındaki 2 milyon Suriyeliye de sağlık, eğitim ve gıda yardımı yapılmış. Bütün bu yardımların Türkiye’ye maliyeti 8 milyar dolardan fazla. Sadece ilk akım (1 milyon Suriyeli) için yapılan yardımların maliyeti dış ülkelerden gelen 200 milyon dolarlık yardımla birlikte 5 milyar dolar. Hizmetin yapılıp yapılmadığı, ya da ne düzeyde yapıldığı ortada. Kampların dışında kalan Suriyelilerin zor koşullarda yaşamaları, her türlü suç ve şiddet olaylarının yaşanmasında kötü etki yaratıyor. Eğitim almamış, dışlanmışlık kimliği içinde yaşayan yeni nesil Suriye gençleri de ileride Türkiye için tehdit oluşturacak nitelikte.

Türkiye’de umduğunu bulamayan Suriyeliler akın akın Avrupa’daki refah seviyesi daha yüksek olan ülkelere gidiyor. İsveç ve Hollanda’nın, kendi topraklarına ayak basan Suriyelilere iyi imkanlar tanıyacağını ilan etmesi ve bu haberin kulaktan kulağa yayılması, Türkiye’den Avrupa’ya olan bu yolculuğun en büyük nedeni oldu. Suriyeli mültecilerin Avrupa yolculuğundaki rotası aşağıdaki gibi.

makedonya gocmen krizi harita

Mülteciler İzmir Körfezi’nden Yünan adalarına şişme botlarla geçebilmek için kaçakçılara 1000 dolar veriyordu. Üstüne üstlük kapasitesinin üzerinde olan botlar Ege açıklarında alabora olup batıyordu. Yaşanabilir bir yer bulabilmek için vatanlarından ayrılıp binlerce kilometrelik bir yolculuğa çıkan mültecilerin Ege Denizi’nde boğulmalarına başta G7 ülkeleri olmak üzere bütün ülkeler göz yumdu.

Ekran Resmi 2015-11-06 17.26.28.png

Hayatını kaybeden Suriyelilerin arasında yüzlerce çocuk da vardı. Aralarında bir tanesi vardı ki o, küçücük bedeniyle dalgaların büyük nefretine kapılmış ve cansız bedeni kıyıya vurmuştu. Küçük Aylan’ın Bodrum kıyısındaki görüntüsü bütün insanlığın UTANÇ simgesi haline geldi.

6858847

Bünyesinde çok sayıda mülteciyi barındıran Türkiye, yaşanan Ege Denizi krizinde tepkisiz kaldı. İpin diğer ucundaki Yünanistan ise mültecilerin kendi ülkelerinde kalmayacağını bildiği için ses çıkarmıyor.

Times, bir Ağustos yazısında, Türkiye’den Yünanistan’a yüzerek geçen Suriyeli gencin yaşadıklarını kaleme aldı. Sadece 24 yaşında olmasına rağmen karşılaştığı zorluklar yürek burkacak derecede. (BBC Türkçe yazısı)

Yünanistan’dan Almanya ve Fransa’ya ulaşmaya çalışan mültecilerin ilk adresi Makedonya oluyor. Makedonya’da olağanüstü hal ilan ediliyor ve Makedon yetkilileri Yünanistanla olan sınırlarını dikenli tellerle örmeye çalışıyor. Sınırda geçmeyi bekleyen Suriyeliler polisler tarafından hırpalanıyor, dövülüyor, hatta daha da ileri giden Makedon polisi sersemletici/ses bomba bile kullanıyor. Bütün bunlara rağmen ilerlemek isteyen Suriyelilere engel olamıyorlar. Sınırları geçebilen mülteciler, yakındaki ilk tren istasyonu olan Gevgelija’da Sırbistan’a giden trenlere binebilmek için beklemeye başlıyorlar. Asıl amaçları Schengen ülkelerinden kendilerine en yakını olan Macaristan’a girebilmek ve oradan Almanya’ya geçebilmek.

Makedonya’ya sadece Suriye’den mülteciler gelmiyor. Onların yanında Afganistan’dan, Irak’tan ve hatta Somali’den kaçıp gelenler bile var. Suriye’deki savaşı gerekçe göstererek Avrupa’da iyi bir hayat yaşamayı onlar da en az diğerleri kadar istiyorlar. Afrika’dan İtalya’ya en az 104.000, Yünanistan’a ise 150.000 kişi kaçak yollarla geçiş yapmış.

Macaristan’da bekletilen mülteciler yönlerini Avusturya’ya yönelti. Macar hükümeti trenle Avusturya’ya gitmelerine izin vermediği için mülteciler yürüyerek varmayı planladılar. Şehirlerin içinden geçip sorunlara yol açan, otobanları takip ederek kazalara neden olan mültecileri hükümet otobüslerle Avusturya sınırlarına götürmeyi planladı. Tabi böyle bir adım atabilmeleri için öncelikle Avusturya hükümetinden de onay almaları gerek. Tabi böyle bir durumun mümkünatı yok. Çünkü ortada Dublin Kararnamesi var. Dublin Kararnamesi’ne göre mülteciler AB ülkeleri, Norveç ve İzlanda sınırları içinde ilk olarak hangi ülkeye ayak basıyorsa, o ülkede iltica talebinde bulunabilecekler. Aksi halde sınır dışı edilecekler. Tabi bu durum AB üyesi olan Macaristan’ın işine yaramıyor. Nedeni, mültecilerin %90’ının ayak bastığı ilk toprağın Macaristan olması. Teknik açıdan bakılacak olursa bütün mültecileri Macaristan ev sahipliği yapıyor. Tabi burada diğer Avrupa ülkeleri uyanıklık yapıyor. Macaristan’a “Sen mültecileri himayende barındır, biz sana destek çıkarız” diyorlar. Sığınmacı sayısı çok yüksek olan Macaristan bu kararnameyi süresiz olarak askıya aldı. Bu karara karşı çıkan ilk ülke Avusturya oldu. Çünkü Macaristan’dan sonraki ilk durak Avusturya. Daha sonra da Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka ve son olarak da İsveç. Kararnameyi göz önüne alırsak Hollanda’nın ve İsveç’in neden “topraklarıma ayak basan mültecilere büyük yardım sağlayacağız” şeklinde bir politika izlediğini anlayabiliriz.

Birleşmiş Milletler Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crepeau’nun şu sözü Avrupa’ya yapılan bu göçün önlenemez olduğunu kanıtlıyor.

AB ve üye ülkelerinin göçmen kriziyle mücadele yönteminin işe yaradığı numarası yapmayı bırakalım. Tellerle sınırları örmek, göz yaşartıcı gaz kullanmak ve gözaltına alma ile barınma, gıda ve su gibi basit ihtiyaçları kısıtlama ve nefret söylemlerinde bulunmayla göçmenler ve sığınmacılara karşı diğer şiddet yöntemlerine başvurmak Avrupa’ya göçü durdurmayacak.

2015 yılında 220.000 kaçak göçmen Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya geldi. Yaklaşık 3.500 kişi de Akdeniz’i geçemeden yolda hayatını kaybetti.

Kaynaklar:
BBC, BBC Türkçe, Al Jazeera, Al Jazeera Türk, Wikipedia, Vikipedi, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü

İlgili Diğer Yazılar

Yorum Yok

Cevap Yaz