İnsanoğlu doğal giysisini, tenini süslemeyi neden seçti?
Dövme sanatının temelleri 6. yy.’a kadar dayanıyor. Bilinen kaynaklara göre ilk dövme sanatçısı Aetius’tur. Aetius, Romalı bir doktor ve dövme sanatına dair bilinen en eski metin yazarıdır.
Resimdeki toprak kap 6. yy. zamanlarında yaşamış kadınların figürlerini yansıtmakta. O dönemdeki kadınların dış görünüşü, giysileri, mücevherlerini yansıtıyor. (Kaynak: Woman in Anatolia, Kültür Bakanlığı)
Kimi uzmanlara göre ilk dövme yapımı aletleri çakmak taşlarından elde edilmiştir. Bazı uzmanlara göre de kemikten yapılan aletlerle dövme yapılıyordu.
Aetius, Roma’da yazdığı kitabında dövmenin nasıl yapıldığını da yazmış. İlk önce dövme yapılacak yer pırasa suyuyla yıkanır, daha sonra kan gelinceye kadar üzeri iğnelerle delerek bir desen çizer ve sonrasında da karışım dediği “mürekkep”i işler. Tabi dövmenin yapılmasının yanında onun nasıl silineceğini de kitabında bahsetmiş.
Dövme kelimesi Roma dilinde “stigma/stigmate” olarak adlandırılırmış. Eski Mısırlılar döneminde “mentenu” olarak kullanılmış. Anadolu’da da “dövme”, “döğün” olarak bahsedilmiş. Avrupa’da da “tattoo” olarak (ki aslında kökeni Okyanusya) anılıyormuş. Türkçe’de dövme yaptırmak fiili bir zamanlar “vücut dövdürtmek” olarak kullanılmış.
Dünyada şu zamana kadar pek çok uygarlık dövmeyi kullanmış. Kentler, Gotlar, Cermenler, Persler, Grekler, Romalılar, Polinezyalılar, Mayalar, Türkler… Bu uygarlıklar arasında ilginç yöntemler kullanan uygarlıklardan biri olan Mayalar’da (16. yy. zamanları) dövme yapan kişi önceden deseni seçtiği mürekkeple vücudun dış yüzeyine işaretliyor, sonra oluşturulan resim kesilip alınıyor ve dövme olarak yapılması gereken işaretlerin, birbirine karışan kan ve mürekkeple deri üzerinde sabitlenmesi sağlanıyor. Yapılan dövme işi o kadar çok dayanıklılık isteyen bir iş ki, dövme yapılan kişi ya yaşadığı acı nedeniyle ya da yaradaki iltihaplanma sebebiyle yatağa düşüyor.
Yakın çağlarda yaşayan Türklerden biri olan Barak Türkmenleri dövmeyi şöyle yapıyor. Önce dövme yaptıracak kişi deseni belirliyor. Desen yanmış bir kibrit çöpünün isinden yararlanarak deri üzerine çiziliyor. Ocaklarda hazırlanan karışım deri altına yerleştiriliyor. Yara kabuk bağladıktan sonra çıkarılıyor ve dövme gün yüzüne çıkıyor.
Eski çağlarda yaşayan insanların dövme yaptırma gereksinimi, genellikle dinsel inanç ve mitlerden dolayı ortaya çıkıyor. Aynı zamanda kendisini karşı cinse beğendirmek için de yaptırılıyor. Bulunduğu toplumun inanç sistemine bağlılığını ifade etme, o topluma aitliğini kanıtlama aracı olarak da kullanılıyor. Ayrıca sahibinin rütbe, mevki ve yeteneklerinin göstergesi. Dövme yapılırken akan kan ve yaşanan acı, kahramanlık ve güç göstergesi olarak kabul ediliyor. Dövmenin hastalıkları geçirdiği, kötü ruhları uzaklaştırdığı inancı da var. Bazı toplumlara göre cennete girebilmenin anahtarı, bazılarına göre ise diğer dünyaya geçişte ortaya çıkan engelleri ortadan kaldıran bir işaret.
19.yy. sonlarında dövmeler Yeniçeriler’de hangi gruba ait olduğunu gösteriyordu (196 tane grup var ve her bir grubun kendine özgü simgesi var). Fransa’da fahişelik yapan kadınların kollarının da damgalandığı biliniyor. Roma İmparatorluğu’nda köleler ve suçlular dövme ile damgalanıyorlardı. Hristiyanlığın kabulü ile bu yaklaşımdan uzaklaşıldı. Genel olarak dövme 19. yy.’dan sonra dünya ülkelerince bir damga özelliği taşıyor.
Roma İmparatorları (Büyük Constantinus’tan sonrakiler) yüzleri hariç diğer yerlere dövme yapılabileceğini söylüyor. Yüze yapılmasını istememesinin nedeni yüzün ilahi güzelliği yansıttığı düşüncesi. Papa I. Adrian, her türlü dövmeyi yasaklıyor ve ondan sonraki papalar da bu görüşü destekliyor. İslam’da da Hristiyanlık ve ve Musevilikte olduğu gibi dövme iyi karşılanmıyor.
Japonya’da son yüzyılda ortaya çıkan, kendilerini halkın koruyucuları olarak nitelendiren Yakuzalar ise acı verici dövmelerin cesaretlerinin bir kanıtı, gruplarına bağlılık işareti olarak nitelendiriyor.
Yorum Yok